MÜZİK
Roman kültürünün uluslararası temsilcilerinden biri, Tarık Mengüç
Popüler Türk müziğinin renkli siması, roman kültürünün uluslararası temsilcilerinden biri olan şarkıcı Tarık Mengüç ile siz değerli FabUK Magazin okurları için keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Popüler kültüre “Şakşuka” isimli hareketli parçanızla giriş yaptınız. Öncesinde şan eğitimi aldığınızı ve müziğin farklı türlerini de icra edebildiğinizi biliyoruz. Müzikal kariyeriniz bugünlerde nasıl gidiyor?
Popüler müzik kariyerime 2014 te şakşuka şarkısı ile başladıktan sonra sırasıyla lakerda /tek kişilik orduyum / iki yüzlüler / yılan /deliler/ tarçın kokulum / küresel ısınma / inadına 35 derece / paçoz/ naşnaş ve yeni klibini çektiğim 5.2.0 ile yaşadığımız sıkıntıları enerji ile bi anda pozitif duruma çekmek istiyorum. Yani para frekansı ile enerji dağıtmak istiyorum. Klipte enerji aldığım başta eşim olmak üzere tüm sevdiklerim oradaydı. Müzik kariyerime bir çok ünlü markanın yüzü olarak devam ediyorum. Ortağ doğu nun reklam yüzü oldum ve halen çok önemli markalar ile anlaşma aşamasındayım ve sürpriz aşamasında olan projeler. Oğlum Baran Mengüç’te benim yolumda ilerliyor. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden olan Universal şirketi ile oda bu sektörde sağlam adımlar atıyor ve dansları şarkıları ile adından söz ettirmeye ramak kaldı.
Yakın zamanda sizi hangi projelerde görebileceğiz?
Müzik prodüktörlerinin bugüne kadar benden istediği kendi kültürümüzün roman ezgilerini gündeme getirmemdi ve bende roman kültürünü dünyada tanıtmak amacı ile saçımdan imajıma kadar hep farklı olmaya çalıştım. Sarı saçımla dansımla imajımla mutlu bir evliliğim ile bestelerim ve şarkılarımla hep ikon oldum. Bu konuda yeterince çalıştığıma inanıyorum bu yüzden artık türk ezgileri ile dünya müziğini harmanlayıp güzel besteler üretmeye karar verdim.
Okuyucularımızı roman kültürüyle tanıştırmak isteriz. Roman kültürünün müziğe ve modaya etkilerinden bahseder misiniz?
Roman olarak doğmanin sanatçı kişiliğimin gelişmesine katkısı olduğunu düşünüyorum. Müzikle doğuyoruz. Dans ederek ağladığımızda nağmeler ile o ezgileri veriyoruz. Ben kendimi yani romanları afrikan kardeşlerimle çok benzetiyorum. Dans kabiliyetimiz şarkı söylememiz çok benziyor. Karizmayız. Ne giyersek giyelim renklerimiz bile bize özgü. Acılarımızı çoğu zaman saklayıp bunu dünyaya farklı yansıtıyoruz fakat ben enerji ile uğraştığım için acıları artık sevince dönüştürmeyi başardım.
Sahnenizde kostum seçimlerinizi neye göre yapıyorsunuz?
Sahne kostümlerimi stiyligini ben seçiyorum. Sahnede farklı olmayı çok seviyorum. Eğer starsan ve türkiye ve dünyada izleniyorsan her halin ile idol ve ikon olmak zorundasın. Sahne pırıltıyı sever .Ayakkabıların takıların hep uyum içinde olması şart . Sahne demek saygı demektir. Çünkü arka planda çalışan devasa bir ekip var ve geçimini benim sahnemdem sağlıyor. Sanatçı sahneyi doldurmalı. Dans çok önemli çünkü dans ile kıyafetini satarsın. Likralı rahat şeyleri seviyorum
Dünya müziğinden kendinize tarz ve müzik olarak örnek aldığınız sanatçılar var mı?
Müzik evrensel olduğu için her müziği dinliyorum. Her müziğin yaşanmış öyküleri var .Afrikan müziklerini dinlerken biraz daha içimde bi kıpırtı oluyor ve kendimi oralarda hissediyorum dans ediyorum. Fakat özel olarak bir şarkı var ki dinlerken başka bi boyuta geçtiğimi hissediyorum. Seneler geçsede her zaman Attentioncharlieputh.
Avustralya konserinizi anlatır mısınız? Sonrasında yine Avustralya menşeili bir markanın marka yüzü olma süreciniz nasıl gelişti?
Bugüne kadar gezmediğim konser vermediğim hemen hemen hiç bi yer kalmadı . Fakat özellikle Avustralya’dan bahsetmeden geçemem. Bana iyi geldi 4 konser ile sevenlerime müzik ziyafeti yaptım. Orada çektiğimİZ 5.2.0 klibimin yönetmenliğini de yaptım. Farklı imajım olduğu için klip çekerken çok ünlü bir markadan teklif aldım ki kariyerimde güzel bir adım olarak görüyorum.
Roman kültürüne dayalı müzikal çalışmaların İngiltere başta olmak üzere batı ülkelerinde karşılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Geliştirmek için neler yapılabilir?
Roman müziği yani 9 . 8 en farklı türlerden biri. Bu kültürün içine doğduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Gittiğim ülkede her sahneye çıktığımda sarı saçlı bi adam kıyafeti başka sesi başka ve benim türk olduğumu anlamadılar. Atalarım selanik göçmeni. Sonra istanbula yerleşmişler. Doğduğum ve büyüdüğüm yerdir. Roman müziğininin her tınısı güzeldir. Kendi asli normundan çıkarmadan farklı enstruraman kullanarak farklı ezgilerle de zenginleştirilebilir.
Türkiye moda endüstrisinin roman modasına bakışını yorumlar mısınız?
Türkiyenin moda endüstirisinde var olan romanların üzerindeki algıyı ne yazık ki kaldıramadım. Romanlar kırmızı gül kırmızı etekler giyer diye düşünüyorlar . Hep aynı yerde kategorize ediyorlar. Fakat ben bu algıyı çürütmek için farklı kıyafetler giydim. Roman modası için daha fazla tasarım çalışması yapılmalı.
Görsel sanatlar endüstrisinin romanlara bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de roman olupta kimliğini gizleyen çok insan var. Ben açık yürekliliğim ve sanatımla romanların ikonu idolü oldum. Sosyal medyada roman olmayan fakat şarkıları dansları ile fenomenler roman müziği ile bize benzemeye çalışıyor. Müzik sektörüne yön veren romanlardır . Görsel endüstiride farklı olabilmek için modacılar yatak yorganlar ile çıkıyor defileye. Radikal kararlar almak güzeldir.Sahnestyling kreasyonlarımla konuşulmaya devam edeceğim modayı takip eden biri olarak işini doğru ve başarılı olan herkesi takdir ediyorum ve alkışlıyorum. Yakında bende kendi markamı sevenlerimin beğenisine sunacağım.
FabUK okurlarına mesajınız var mı?
Şunu bilmenizi isterim ki müzikle uğraşan tüm romanlar renklerin asil gücünü kullanarak evrensel modacılara ilham vermiştir. Aslında moda denince aklımıza dünya markaları getirmek değil en ucuz kumaştan bile harikalar yaratabileceğimiz gelmeli. Dünyanının en iyi tasarımcılarından biri olan Cemil İpekçi bunun güncel örneğidir. Dünya güzeli seçilen Azra Akın’ın final kostümü tüm moda otoritelerinin hayranlığına mazhar olmuştu. Yeni modacılarada fırsat verilmesi lazım . Londra moda haftasında ünlü bir modacının kreasyonunu taşımak ve yeni projelerimde yabancı moda ikonlarıyla çalışmayı çok isterim.
MÜZİK
HALUK LEVENT
90’larda Anadolu rock müziğini hayata döndüren Türk rock müziğinin efsane ismi Haluk Levent, İngiltere’deki konserinde Londralıları duygu seline boğdu.
Kemal Dönmez ve Devrim Dokdere organizesiyla düzenlenen geceye 1.800 kişi katıldı.
Levent, programını tanınmış konser salonlarından O2’de, sırasıyla “Sevenler Ağlarmış”, “Mahsus Mahal”, “Neredesin”, “Ankara”, “Rinna Nay” şarkıları ve semah, zeybek motifleri ile başladı.
Siyah renkli; kolsuz deri ceketi, t-shirtü, pantolonu ve ayakkabılarıyla selam veren Levent,
“Salı akşamı böyleyse cumartesi nasıl dolu olurdu konserimiz?” diyerek seyircilerine geldikleri için teşekkür etti,
“Anadolu rockcısıyım, benim 3 ilkem var konser kültürüyle ilgili;
Birincisi; sizin yanınızda yürümeyi seviyorum, bu halkçı olduğum için değil göbeğimi eritmek istediğimden dolayı, halkçı olabilmek için halkı desteklemek lazım.
İkincisi; sizinle şarkı söylemeyi seviyorum, şarkılara katılmaktan çekinmeyin.
Üçüncüsü, istek şarkı vermemenizi rica ederim.
Bonus ilkem; ben 1 saat 15 dakikalık konser verecek adam mıyım be!?
O kadar zahmet edip geldiniz, burası kapanana kadar size konser vereceğim.”
Sözleriyle standup esintisi şakalarının ardından Levent, seyircilere duygusal anlar yaşattı.
Sırasıyla, “Anlasana”, “Zor Aşk” şarkılarının ardından, “sonraki şarkıyı benim gibi söyleyebilene kanka oluyorum, numaramı veriyorum, düğününe, çocuğunun sünnetin geliyorum” diyerek Ezginin Günlüğü’nden “Bilinmeyen Ülke” şarkısının kendisi için büyük anlam ifade ettiğini belirtti.
Ardından sırasıyla Feridun Düzağaç’ın “Düşler Sokağı”, Ahmet Kaya’nın “Hani Benim Gençliğim?” ve “İçimde Ölen Biri” türkülerini seslendirerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu halklarını kucakladı.
‘KÜSTÜM İNGİLTERE’YE!’
“Elfida” şarkısının ardından “Ablamla abimin restoranı var 13 yıl önce vize vermediler o nedenle küstüm İngiltere’ye… Bu sabah saat 10.00’ da çıkan vize ile bugün buraya gelebildim… Ekibimizden sadece 1 kişiye vize çıktı… Sahnede çalan müzisyenlerimizi buradan bulduk, ben de sizin gibi hepsiyle şimdi tanışıyorum…” diyerek İngiltere’nin halkımızın sanatçılarına daha fazla değer vermesi gerektiğini belirtti.
“Dillirga”, şarkısının ardından, İngiltere’ye kabul edilene kadar yaşadığı zorlukları “Ne çektin be ablam konserimde Londra’dan” isimli şarkısına doğaçlama olarak yansıttı.
Avrupa’da trenle seyahat ederken kahve içmeyi çok sevdiğini, 7 Mart Gent konserinden Almanya konserine geçiş yaparken otelinde eşofmanıni unuttuğunu, trenden inince dönercinin akrabasının eşofmanını ödünç aldığını seyircileri kahkahalara boğarak anlattı.
15 dakikalık molanın ardından sırasıyla “Askın Mahpushane”, “Ben Bu Gece Ölmezsem”, şarkılarını seslendirdi. Devamında, “Rahmetli annem yıllar önce konserime gizlice gelmiş, konseri nasıl buldun? dediğimde “oğlum çok bağırıyorsun, ben seni böyle mi yetiştirdim? Niye türkü söylemiyorsun?” dedi. Bundan mütevellit ben de türküler söylemeye karar verdim” diyerek annesinin sevdiği “Çemberimde Gül Oya” ve Muharrem Ertaş’a ait olan “Bahçe Duvarından Aştım” türkülerini söyledi.
Ardından, “Alçaklara Kar Yağıyor”, “Kaçış” ve Nesimi’den, “Haydar Haydar” türkülerini seslendirdi.
“Ablamın restoranı Premises Cafe & Bistro’yu tavsiye edeyim 40 yılda bir gelmişim Londra’ya” dedikten sonra konseri Barış Akarsu’nun “Islak Islak” ardından da son olarak “İzmir Marşı” ile tam 23 eser seslendirerek “Yaşasın tam bağımsız Türkiye” sözü, balkonda ise “Hatay sana minnettar” afişi dalgalanarak saat tam 23.00 da kapattı.
MÜZİK
Sürprizlerle dolu bir sanatcı, Ege Çubukçu
İzmir’de “İzmir Coast” grubuyla başlayan müzik kariyerini 2005 yılında çıkardığı “Bir Gün” albümüyle profesyonel lige taşıyan Ege Çubukçu; sahip olduğu dublaj stüdyosunda seslendirme çalışmalarına devam ediyor. Söz yazarı ve aranjör kimliğiyle Türkiye müziğinin vazgeçilmezlerinden biri oldu. Bir dönem yolu İngiltere’den geçen Çubukçu, sürprizlerle dolu iç dünyasını FabUK Magazine okurları ile paylaşıyor.
Yüksek lisans eğitiminizi sahne tasarımı ve sahne sanatları branşında tamamladınız. Sanatsal kariyerinizin çok kültürlü olduğunu göz önünde bulundurursak; İngiltere ve Türkiye’deki sahne sanatlarına yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İngiltere’de şahit olduğum sahne sanatları disiplinler arası geçişlere imkan ve ihtimal tanıyan bir yapıya sahip. Ülke politikası sanatçıyı teşvik eden bir kültürü beraberinde getiriyor. İfade özgürlüğü, kültür politikaları ve dinleyici alışkanlıkları göz önüne alındığında İngiltere’de, sanat sahnesinin zayıf yönlerini gölgede bırakan bir atmosfer görüyorum. Türkiye’de sadece sanatını icra etmek yeterli olmuyor. Sosyal medya kimliği, toplumun genç popülasyonunu etkisi altında bırakan bir karakter ortaya koymak gibi gereklilikleri var. Bu da sanatçının kitleyi taşımasından ziyade kitlenin sanatçının sanatına yön vermesine neden oluyor. Kültür politikalarının nispeten apolitik karakterleri teşvik etmesi yanında popülist bir bakış açısı getiriyor. Tüm bu çemberin dışında ise baskı sonucu ortaya çıkan özgün, karakterli ve çağdaşları ile üretim olarak eşdeğer icracı olarak ise çağdaşlarından daha zor kitleyi ikna etmeye çalışan sanatçılar görüyoruz.
Satın almalı müzik dinleme platformlarında bir şarkının yükselişi neye bağlı? Müziğe ücretsiz ulaşabilmenin mümkün olduğu günümüzde; dinleyiciyi şarkı için para ödemeye iten motivasyon nedir?
Dinleyicinin hangi platform olursa olsun hangi motivasyonla ve hangi sanatçıya olan hayranlığıyla o platforma üye olduğunu bilmek imkansız. Sanatçının yükselişi ise bir önceki soruda verdiğim cevaba bağlı. Nitelik yerine nicelik sahibi olmak platformların geliştirdiği yapay zeka tarafından daha fazla görünürlük elde etmenizi sağlıyor. Örneğin şarkıları dinlense de sosyal medyadaki kimliği ve takipçisi zayıf olan bir sanatçının bu gibi eklektik algoritmalar ile başa çıkması imkansız. Ne kadar bağımsız sanatçıları desteklediğini iddia etse de bu platformların, yüksek takipçili hesapları ve büyük plak şirketlerinin PR malzemesi taşıyan içeriklerini öne çıkardığı bir gerçek. İçerik, platformlar açısından bakıldığında en önemli gereklilik değil. Daha çok şarkı paylaşıldığı zaman logosunun kaç kişi tarafından görüleceğini önemsiyor. Ticari olarak bakıldığında özel bir şirketi bunu istemesi/hedeflemesi kesinlikle yanlış bir şey değil. Ancak sanat algısında bir kayma yaratıyor.
Türk ve yabancı R&B , hip-hop, rap şarkıcılarının giyim tarzlarını nasıl buluyorsunuz?
Popülist açıdan bakarsak tanınmış tasarımcıların kıyafetlerini giymek korunaklı bir alan yaratıyor. Ayrıca kültürel kimliklerini gösteren kıyafetler, mücevherler ve aksesuarlar da var. Projebazlıstyling yapan biri olarak buna iki örnek verebilirim. DERYA albümü sırasında ZemZem ile işbirliği yaptık. Pastel renkler kullanmaya özen gösterdik. Sokak tarzından uzaklaştık. Herhangi bir mağazada, vitrinde göremeyeceğiniz özgün kıyafetler tasarlandı. Bu DERYA’nın özgün ve sinestezik karakterine dair bir yaklaşımdı. 2000’ler ruhunu yansıttığımız Kenan Doğulu düetli “What’sLove” çalışması ise dönemi yansıtan “denim on denim” stiliyle 2000 ruhuna bir saygı duruşuna sahip.
Bu dönemde hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?
Bağımsız olarak ilerlediğim 3. yılım. Gitgide daralan medya atmosferini kendi dilimde ve felsefemde videolar ile destekleyerek müziğimi ve uzun zamandır taşıdığım kafa yükümü, yetişkin ADHD hayatımı aktarmaya çalışıyorum. Yeni bir albüm hazırlıyorum yaklaşık 1.5 yıldır belli dönemleri albüm hazırlığına ayırdım. DJ ile performansın yanı sıra Venue konseri için 3 yeni sahne tasarımım var. Tüm bunları “her şey, her yerde ve aynı anda” temposu ile 2023 sonbahar ve 2024 ilkbahar olmak üzere iki döneme yetiştirmeye çalışıyorum.
Sanat kariyerinize dair gelecek planlarınızdan bahseder misiniz?
Disiplinler arası bir geçişin baharındayım. Müzik, kahve, yemek, sahne tasarımı ve prodüktörlük gibi çeşitli yaratıcı alanlarda mesai yapıyorum. Önümüzdeki yıl, tüm bu disiplinleri ortak bir kümede toplamayı hedefliyoruz. Donanımlı ve organize bir ekibiz. Sadece kendi üretimlerimden değil ekibin üretiminden de sorumlu hissediyorum. Performans sanatına taze fikirler sunmak için sabırsızlıkla çalışıyoruz.
Ege Çubukçu ve moda kelimelerini aynı cümlede kullanırsak ortaya ne çıkar?
En sevdiğim şey bir videoda, ödül töreninde ya da sahnede giydiğim özel bir tasarımı sonrasında en tembel günlerimde evde giymek gibi bir alışkanlığım var. Sahip olduğum nadir şımarıklıklardan biri. Dönem hangi şarkıyı, hangi projeyi yansıtıyorsa stilimi de ona göre şekillendiriyoruz. Modaya uymak gibi bir önceliğimiz yok ancak görmezden de gelmiyoruz. Gündelik hayatımda bol, rahat eşofmanlar giymeyi seven biriyim. İç çamaşırım ve çoraplarımı da mutlaka kıyafetlerime uygun seçerim. Renk paleti yapmayı severim açıkçası.
Mutfağınızın özel ilgi alanınız olduğunu düşündürecek sosyal medya paylaşımlarınız var. Sizi ilerde special tarifler veren bir chef olarak görür müyüz?
Paylaştıklarımın bazıları sosyal medyada görerek kendime meydan okuduğum, bazıları bana ait tarifler. Çocukluğumdan bu yana mutfak ilgi alanlarımdan biri olmuştur. En çok da dışarıda yediğim ve bayıldığım bir yemeği evde denemeyi severim. Kendimi özgür hissettiren dışarıya bağımlılığımı azaltan bir avantaj sağlıyor.
Frankie’den bahsedelim 🙂
İnsanoğlu kendi ırkı dışındaki canlıları küçümseyici bir anlayışa sahip. Duygularımı ne kadar anlatırsam anlatayım “sonuçta bi köpek” der gibi bakıyor insanlar. Ancak ne olursa olsun bana en zor günlerimde hayata tutunmam için amaç veren bir canlı. Evime geldiğinde annemin yası ile mücadele ediyordum. O mücadelede bana gündelik rutinler kazandıran, sorumluluk bilinci veren bir arkadaş oldu. Simbiyotik bir ilişkimiz var. Sağır olduğundan dolayı el işaretleri ve mimikler ile anlaşıyoruz. Bazı konularda birbirimize benzer olduk. Kendinden güçsüz canlılara kibirle yaklaşmayan, doğumundan iki ay sonra sahiplendiğim için insan gibi yetişen ve insan davranışlarını çözümleyebilen sevgi dolu bir arkadaş J.
By: Ebru Ergen
MÜZİK
MÜZİĞİN BÜYÜLÜ DÜNYASINDA BULUŞTULAR
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SAHNESİNDE 200 BİN KİŞİ DOYASIYA EĞLENDİ
MUHTEŞEM BİR MÜZİK PERFORMANSI VE GÖRSEL ŞÖLENE EV SAHİPLİĞİ YAPAN “RAMS MÜZİK FESTİVALİ BY MR DOSSO DOSSİ” ETKİNLİĞİ YAKLAŞIK 200 BİN KİŞİYİ BULUŞTURDU.
“RAMS Müzik Festivali By Mr DossoDossi” adı altında Yenikapı Etkinlik Alanı’nda gerçekleştirilen konser, unutulmaz bir geceye ev sahipliği yaptı. 100 metre uzunluğu ve 15 metre yüksekliğiyle kurulan Türkiye’nin en büyük sahnesi, birbirinden ünlü şarkıcıları ağırladı. RAMS Türkiye ve Dosso Dossi Holding iş birliğiyle ücretsiz olarak düzenlenen konserde Sefo, Murda, Zara, Burak Bulut, Kurtuluş Kuş, Ayaz Erdoğan, Siyam ve Mustafa Baran sahne aldı. Tek parça halinde toplam bin 500 metre kare led ekran önünde sahne alan şarkıcılar, alanı dolduran yaklaşık 200 bin kişiye tam bir müzik ziyafeti sundu.
“Mr. Dosso Dossi” adıyla DJ setinin başına geçerek Türkiye’nin pek çok yerinde açık hava konserleri düzenleyen Hikmet Eraslan ise müzik ziyafetini, görsel şovlarla birleştirerek zirveye çıkarttı. Hareketli parçaları dijital efektler, lazer ve havai fişeklerle sunan Eraslan, İstanbul’da uzunca süre konuşulacak bir performans gerçekleştirdi.
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK AÇIK HAVA KONSERİ
İstanbul konserini kamudan hiçbir ücret talebi olmaksızın RAMS Türkiye iş birliğiyle sosyal sorumluluk kapsamında yaptıklarını belirten Dosso Dossi Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eraslan, “Türkiye’nin en büyük sahnesinde, en büyük açık hava konserinde 200 bin kişiyle birlikte eğlendik. İstanbul’da gerçekleştirilen müzik festivalleri arasında en çok izleyicinin buluştuğu etkinlik oldu” dedi.
Daha önce pek çok noktada yaptığı açık hava konserlerini bu kez RAMS Türkiye ile çok daha ileri boyuta taşıdıklarını söyleyen Hikmet Eraslan, “Büyük hayran kitleleri bulunan pek çok ünlü sanatçı ile halkımızın karşısına çıktık. Uzunca süre hafızalardan silinmeyecek bir müzik etkinliğine imza attık. Amacımız, müziğin büyülü dünyasında halkımızı eğlendirmek” dedi.
RAMS Türkiye İcra Kurulu Üyesi Cem Ciritci ise, RAMS olarak müziğin ve sanatın birleştirici gücüne inandıklarının altını çizerek, “RASM Türkiye ve Dosso Dossi Holding iş birliğiyle düzenlenen Rams Müzik Festivali de bunun en güzel örneği. Sanatın ve müziğin daha geniş kitlelere ulaşmasına katkıda bulunmak için üzerimize düşeni yapmaya önümüzdeki dönemde de devam edeceğiz” dedi.
-
MODA7 months ago
Haruka Designs – Etnik Dünya
-
MÜZİK7 months ago
MÜZİĞİN BÜYÜLÜ DÜNYASINDA BULUŞTULAR
-
MÜZİK7 months ago
Sürprizlerle dolu bir sanatcı, Ege Çubukçu
-
MODA7 months ago
DOSSO DOSSI ANTALYA MODA GÖSTERİSİNDE GÜZELLER PODYUMU SÜSLEDİ
-
SİNEMA7 months ago
77. Cannes Film Festivali’nde “The Second Act” gösterimi ve Açılış Töreni Kırmızı Halı Töreni
-
SINIR ÖTESİ6 months ago
Hadise Londra’yı salladı
-
MÜZİK6 months ago
HALUK LEVENT
-
SINIR ÖTESİ6 months ago
Büyükelçilik rezidansında ‘TürkEge Lezzetleri’ tanıtıldı